27 Mayıs 2011 Cuma

"Kinder,Küche,Kirche" (3 K's) & "Barefoot and pregnant"

   
"Kadının belinden sopayı,karnından sıpayı eksik etmiceksin" diye günümüze kadar süregelen bir kaç kompleksli, küçükken büyük ihtimal fazlaca dayak yemiş,ezik büzük, Oedipus kompleksini aşamamış, cinsiyetinin 50%'sini kullanma yetene(ksizli)ğinin öcünü kadınlardan almak isteyen Erkek'imsi Ata'msıların bir akşam Anadolu'nun göbeğende 'Medeniyet dediğin tek dişi kalmış canavar'ların kol gezdiği kahvehanede otururken, "Len oğlum Suphi, bugün bizim "Enternasyonal Bakkaliyesi'ndeki Çırak Miço'ya 'şöyle frenk işi le gazette ver bakim'dedim, bana, 'elimizde Dı Tayms var emmi,al işine gelirse'dedi bende aldım gavur icadı Dı Tayms'ı. Boş boş oturuyoz Suphi, malum medeniyetleşme sürecine uyum sağlamak ilazımmış, muhtar bugün duyuru yapıyordu, "Sayın halkım, her tarafımızı frenk medeniyetinin ılık güzel rüzgarı sarıyor, milletimiz için hayırlı uğurlu olsun,ama halkım, rüzgar bu geçip gider, aman ha başka diyarları aydınlatmaya gitmeden siz tutunun hangi değerine tutunacaksanız!". "Hasılı Suphican, Dı Tayms'ı başladım okumaya, tabi dilini anlamanın mümkünatı yok,netcez başladım başlıkları okumaya, en sevdiğim başlıkları söylim sana, 'Kinder,Küche,Kirche' haa bir de 'Barefoot and Pregnant'. Elin gavuru böyle diyorsa vardır bunda bir hayır, bizim avratlara hep eskiden bir sille yapıştırdık mı Kadı'ya gidip bizi cümle aleme irezil ediyorlardı,bak medeniyetin getirdiği yasalarmıyın neyim heç öyle 'karıya kötek attıng gel ben sana iki kötek atayım ölmüş anangı gör'demiye, hem artık dinci yobazların dediklerinin bir önemi kalmadı,demi len Suphi...Suphi len uyudung mu?...Len kalkta biz de böyle bir frenkimsi bir slogan bulalım,hadi len Suphi, hep atasözlerini elin herifleri mi bulcak len,postmodern darbe ediom len var mısın Suphican?!...Suphi dile gelir, "Walla ne diyem, Karının belinden sopayı,karnından sıpayı eksik etmeyecen, nasıl, baya baya medeni bir slogan oldu demi emmi?". Hikaye bu, gönderme yapmıyorum, aman ha hikaye bu sevgili Türk milleti!
        Asıl konuya dönelim, "Kinder, Küche,Kirche" (3 K's) aklıma nerden geldi? Geçen hafta Berchtesgaden'a gittim, burası Almanya'nın Baverya bölgesinde Nazi rejiminin önde gelenleri tarafından satın alınmış ve tabi ki özellikle Hitler'in özel olarak kullandığı bir bölge. Führer'ın burayı seçmesinin sebebi hikmeti yolda giderken bile anlaşılıyor, doğanın güzelliği insanı benliğinden ediyor. Köningssee gölünün manzarası, Alp dağlarının karlı tepeleri sizi hangi masalın içine sürüklemiyor ki. İşte Führer bu masallar arasında gezinirken sanırım "Mein Kampf"ı yazmış olduğu için bir kez daha egosunu kabartmıştır, ve dünyanın en kanlı ve acımasız savaşına ön ayak olmuşluğun avantajlarının listesini yapmıştır,nasıl bir paradoksdur algılayama çalışıyorum. Gezimizin ilk adımı Eva Braun ve nicelerinin kaldığı eski Berchtesgadener Hof Hotel'in yerine yapılan 2. Dünya savaşıyla ilgili resimlerin,bilgilerin ve kısa filmlerin sunulduğu müze, Haus der Berge. Burayı gezerken insan irkiliyor, fakat nedense müslüman beynim bana devamlı, "Ya filistin, Ya Gazze, Ya Afganistan,Ya Bosna" diyor da diyor...ama içime fısıldıyorum bu kelimlerimi, ne de olsa hala ve hala Barbar Osmanlı torunuyum, Muhammed'in (sav) bir parçasıyım (inşallah)...ve hala sekülerizm nedir bilimiyorum, bilmek istemiyorum belkide!
      Gezinin en can alıcı kısmı, Hitlerin 50. yaşgünü hediyesi "Kehlsteinhaus", nam-ı diğer "Eagle's Nest". Kehlstein dağının en tepesine yapılmış bir malikhane diyelim, peki nasıl çıkılıyor tepeye?İlk önce bir tünele giriyorsunuz, a bit creepy, sonra karşınıza bir asansör çıkıyor,yani dağın içinden asansör inşa etmişler!Eagle's Nest şuan bir restoran olarak kullanılıyor. Restoranı geçip dağın en tepe kısmına kendiniz tırmana biliyorsunuz, tırmanırken yanımdaki Polonyalı arkadaşım Kasia, "Adam insan öldürüyor, kanlı bir savaşa sebeb oluyor, biz de gelmiş onun eğlendiği mekanı ziyaret ediyoruz"dedi...Aslında ne demek istediğini anladım ama O bunları söylerken, cümlesi tamamlanana kadar kaç insanın canına kıyıldı bir yerlerde hem de bir hiç uğruna, ha pardon ideoloji...hmmm demokrasi...uğruna, ve Führer ne bir ilkti ne de bir son (bkz. Ortadoğu).
     Hala ben gelemedim değil mi şu başlığımın sebebi hikmetine, bu "3K's" hep Nazi rejiminin sloganlarından biri olarak insanlara lanse edilmektedir, ben de dolayısıyla uzun bir süre böyle inanmıştım, meğerse durum çokta öyle değilmiş. Bir, bu slogan daha çok İngiliz dünyası tarafından kullanılmış tarih boyunca, ikincisi, ingilizler sloganı Nazi rejimine yaftalamış, büyük ihtimal politik bir durum söz konusu. Ama ilginçtir slogan hep almanca karşımıza çıkıyor ve insanlar doğal olarak bunu zamanın güçlü rejiminin bir ürünü olarak algılıyor, ama discourse dediğimiz olay o kadar içimizdeki canavar ki araştırmadan kabulleniyoruz,yaftalıyoruz..felan filan. Haa "barefoot and pregnant", işte yine bir nam-ı diğer frenk ürünü, her ne kadar 20. yüzyılın başında ilk olarak kullanılmış olsa da daha çok 1940'larda ün kazanıyor kendileri.

    "Yaaa Suphican, len oğlum, Dı Tayms'ı okurkene farkettim, len neden bizim bu yörelerden böyle Lenin, Mussolini, Stalin,ya da Hitler gibi delikanlılar çıkmıyor da şöyle esip geçmiyor, soykırım yapmıyor len. Suphi neden muhtar bize frenk rüzgarı güzeldir deyip duruyor len,bunlar hep vahşet estiriyor. Suphi şu öğretmen Hasan'dan bir sözlük alda bakalım medeniyetin asıl anlamı neymiş". 
 
    Suphi'yle Süleyman emmi sözlük avına çıkadursun biz de anlatıklarımızın fotoğraflarına şöyle bir göz atalım:)

Her ne kadar savaşla ilgili sözde gerçekleri gözler önüne serme teşebbüsü var gibi dursa da, Hitler'e ve oluşturduğu sisteme karşı sanki dolaylı bir "nostalji" havası sezdim...
  
  


Kehlstein'daki tünelin girişi

Kehlstein'da tünelden sonra karşımıza çıkan asansör

Kehlstein manzarası ve Alpler...

Kehlstein'ın zirvesi, ooww bulutlara dokunduk bulutlara dokunduk:)

Kehlstein'daki restoranının yukarıdan manzarası...

Hamiş:  TR'deki arkadaşlarıma 27 Mayıs Darbe'mizin 41inci yılını kutlar,ooh oh kırkbir kere maşallah ne mutlu İhtilal Zihniyet(sizliğ)inin slow motion böyle sindir sindire çökmesine şahit olan 21. yüzyıl gençliğine diyorum. Ne Mutlu...ıghhh...Ne Mutlu...neydi aga yaa? Hah, "Ne Mutlu gencim,güzelim,Kibariye'yim,Güllü'yüm, Berfin'im,Hacı Mahmo'yum, Dimitri'yim...ve niceleriyim diyene!!!!!!!!"    

21 Mayıs 2011 Cumartesi

Sıla-i Rahim

Bayadır out of sight takıldım, malumunuz bir memleket ziyareti gerekti ki bu ziyaretin içeriği düğün dernek meseleriydi. Bir kez daha anladım,sağ olsunlar, bir kez daha bu uzaktan gayet şen şakrak görünen manzaraların içerisinde masum gibi görünen ne komploların, ne dedikoduların, ve ne vıdı vıdıların döndüğüne şahit oldum. Unutmamak gerekir ki bunların nerdeyse büyük bir kısmı kadınların ürünü, maalesef, ne çok seviyoruz herşeyi zorlaştırmayı. Yok bu şunu dedi, yok o bunu dedi'lere ne kadar çok yol veriyoruz, bir feminist'imsi olarak cinsiyetime karşı cephe üstüne cephe almalara kadar gidiyordu ki nişan törenimiz mutlu mesut başlayıp sona erdi. Bu tarz geleneksel törenlerin en sevdiğim yanından bahsedeyim size, bizim gibi uzakların adamları için çok pratikleştiriyor hayatı. Uzun zamandır göremediğiniz ve görmek için zaman ayırıp ziyaret etmeniz gereken kim varsa hepsini aynı anda görüp hal hatır sorabiliyorsunuz. Ama en eğlenceli kısmı, erkek ve kız kardeşimle bütün masaları teker teker dolaşıp, "İyi akşamlar, afiyet olsun, eğleniyor musunuz?" ya da "Hoş geldiniz,nasılsınız?"deyip, masalardan ayrılırken birbirimize bakıp surat yapmalar,malum gülümsemekten hepimiz kurbağa dönmüştük.Hayal edin, evet evet hayal edin lütfen, iki yüzü aşkın katılımcının bulunduğu bir salondasınız, bildiğiniz amcalar teyzelerden ziyade öğretim üyeleri, milletvekili, ve iş adamı dernekleri başkanları var. Hareketleriniz otuzbeşbin defa kontrolden geçmeli, ama işte biz kardeşler olarak çatlağın önde gidenleri olunca aynen şu şekil bir sahneyi kameramız zoomluyor: (Masalara yaklaşan üç "gelin kız" kardeşleri, ağızları slow motion kurbağa ağzı gibi yayılıyor, yaklaşır yaklaşmaz içlerinden), "hadi lan ordann wraakkkkk" ama bu dışarıya "nasılsınız" diye çıkıyor, (masadan uzaklaşırken kamera yüz ifadeleri zoomluyor), birbirimize sırıtıyoruz,"ağzımız yoruldu lan" kelimelerini çaktırmadan havalandırıyoruz birbirimizin kulağına, hele de masa da biri yanlış bir şey sorduysa ya da saçma bir ifade kullandıysa (ki genelde o tarz seremonilerde insanlar en garip tavırlarını takınıyor),diğer masaya ulaşana kadar birbirimizin yüzüne bakıp, "Bunun sonra dalgasını geçeriz" anlamında göz kırpmalarımızı paylaşıyoruz. Efendim, yine bu tarz seremonilerin diğer bir avantajı, biz ailecek "göçmenus" türlerinden evrimleştiğimiz için her birimiz uzak uzak diyarlarda yaşamlarımızı sürüyoruz. Ankara'dan on yıldan fazladır gelmeyen dayım, ve yine yıllardır görmediğim İzmir'deki teyzem geldi, iyi de oldu nerdeyse yüzlerini unutacaktım. Onların sayesinde ben yıllardır gezmediğim Gaziantep'imi gezmiş oldum, tekrardan bir Bakırcılar Çarşısı, Almacı Pazarı, Bedesten, Hacı Nacar gibi tarihi camileri ziyaret ettim ve tabi İmam Çağdaş'da güzel bir patlıcan kebabının "anasını ağlattım" (Babamın yemek yemek için kullandığı garip bir metafor:). Şimdi efenim madem böyle ballandıra ballandıra bahsettik, bir kaç resimle kafanızda somutlaştıralım değil mi yani...

Bu maket uçaklara bayıldım...

Meşhuuuuur Truva & Harry Potter yemenicisiymişşşş

efenim,bizim "sucuk" larımız,atomic power!


Bakırcılar Çarşısında böyle antikacılar bizi şöyle bir bilmediğimiz geçmişe götürüyor