3 Temmuz 2011 Pazar

Salzburg'a ara verirken

     Bir süredir yine yazmalara ara verdik sanırım ey ahali! Ama bahanem var,hatta bahanelerim var. Öncelikle yapmam gereken bir ödevim var. Ordan duyuyorum, "Bir ödev mi? Şükürsüz!". Hatta bu diyenleri daha da gaza getirecek diğer bir durum şöyleki, ödevim yirmibeş sayfalık bir ödev. Ve sesler yükselir, "Ayıp hoca yaaa,utan utan söylerken yüzün kızarsın,yerin dibine gir!". Ama eğer bu ödev Philosophy of Science ya da nam-ı diğer Theori Wissenschaft gibi bir konunun özeti ise verenin atasından başlayıp babamın tabiriyle "sinemaya götürmek lazım". Babamın küfretmemek için bulduğu çözümsel teknikler, ama tabii kelimelerin anlamlarından ziyade hangi bağlamda kullandığını biliyorsanız küfretmemiş olması tamamen servis dışı kalıyor nacizane Ben'e göre. Ama şuan bunu tartışmak yersiz,yurtsuz, kapısız,kulpsuz...siz,suzzzzz. Gelelim sinemaya götürülesice Philosophy of Science adındaki kitaba. Yazarını hayal ediyorum, akademisyen(tabii ki yoksa o saçmalıkları kim yazar),Nietzsche'nin yaltakçısı, banyo yapmıyor tuvaleti gerekli olmadıkça kullanmıyor (odanın köşesi ne güne duruyor?), "neden" sorusunu sormanın ve "Tanrı ölmüştür" demenin übermenschlich yani superhuman olmak olduğuna inanan ama, fakat, lakin, ne yazık ki, Nemrut'un sivrisineğe yenilmesi kadar ironik bir trajedinin popüler ürünü olma ayrıcalığına sahip bir gariban, oturduğu sandalyenin yerini değiştirdiğinde dünyaya barış getirebilceğine inanacak kadar değişim öncüsü, Nuh'un gemisi giderken arkadan onurlu bir gülümsemeyle başı dik sulara gömülen Beşer! Yazarımızı sulara gömerken gelelim sonraki gelişmelere, işte ben böyle ödevim,yazarım,kitabım hakkında hikayeler kurarken bir misafirim çıkageldi. Sonra birden,evet evet birden etrafımda birden ilgilenmem gereken insan silüetleri belirmeye başladı, ilk etapta gerçek olmadıklarını,halüsinasyon olduklarını varsaydım...meğerse aksi bir durum söz konusuymuş. Şu lanet Feminism'in biz kadınlara yüzyılı aşkındır aşılamaya çalıştığı "güçlü kadın profili" var ya, beddua edesim geliyor bazen Simone de Beauvoir'lara, Kate Millet'lara ve bunların binlerce fabrikasyon ürün versiyonlarına, yok yani Rousseau gibileri de lanetlik.
      İşte tam 72 saat önce sinir hücreleri destruction için climax point'a yaklaşırken üzerime ceketimi bile almadan valize son anda birşeyler tıkıp,hatta tıkarken kendimi"planlarım, planlarım,oooppss hayatım, nereye nereye" diye söylenirken Belçika'ya giden bir tren koltuğunda buldum. Etrafımdaki insanlar beni o kadar yormuş ki, bu uzun mu uzun tren yolculuğu gözümde bir hiç gibi geldi. Olayı daha da öteye götürmeyi planlamıştım, bir günü birlik İsveç fena olmaz dedim ama, sanırım beyninin parçalarını Salzach'a düşürmüş olan bu kızı Belçika'daki dostlardan başka kimse anlayamaz (uzaklarımdaki diğerleri kırılmayınız, çünkü jet lag dinlemeyen bir yüreğim var benim...bir dakka yüreğim buralarda bir yerlerde olmalıydı??!!). Antwerpen, işte bu sene nefes almamı sağlayan tek mekan, "topluma karışmak" adındaki kelime topluluğunu tam da Türk Dil Kurumundaki anlamını benim için karşılayan yer! Burda bir "Sevgi Cumhuriyeti" var sıcacık, Kuzeyin soğuklarına rağmen. Havada uçuşan güzel sözcükler var etrafımda, bir kaçını yakalayıp cebime atıp geri döncem bir kaç güne, sanırım bir süre onlarla idare edebilirim.
    
    Ve ben bu satirlari yazarken Flaman diyarinin bir kosesine pusmus bir kediymisim, sonra kedinin birden kacasi gelmis, baglanmamak adina yine "Yolculuk!" demis icindeki kedi ruh, ve gocmus kedi. O yol senin bu yol benim,yorulmadan, biraz huzunlu, biraz mutlu, biraz kizgin, yanlis anlamayin tum kizginligi kendine, enaniyetine, ve sevdiklerine karsi yapamadigi fedakarliklara....Bir sarkinin misralari var beynimin kivrimlari arasinda her bir kelimesini icime dogru soyluyorum,sessizce, dusuncelerim arasinda kalmis bir sarki bu....Bana bir hic ugruna biraktiklarimi hatirlatiyor, savasmaktansa kacmayi yegledigim hersey,herkes ve Istanbul'um...
Başka birşey
Yok elimde hafızamda
Düşünüyorum,
Ne kadar yer etmiş olabilir ?
İstiklal caddesi kadar...

2 yorum:

  1. ah'lar oh'lara, ohh'lar da kahkahalara karisirken oradaki sevgi cumhuriyetinin biricik basbakanina benden selam soyle... birbirinize benim yerime de sarilin ve de bol boool soylesin.. hepinizi cooook ozledim!

    YanıtlaSil
  2. bizde seni cok ozledik...sesini duymak guzeldi...seni seviyem kucuk kiz:))))

    YanıtlaSil