27 Nisan 2011 Çarşamba

Ah Marnim Khalasim....Ah Minel Aşk...

     Yağmur damlaları kadar seviyorum seni, her birini tespih çeker gibi avucumda biriktiriyorum ve birer birer dudağıma götürüyorum bu uzak ülkenin yağmur damlalarını. Sonra kulaklarına seni fısıldıyorum. Parmaklarımın uçlarıyla damlalarla çatlamış dudaklarımı ıslatıyorum, böylece seni derimden kanıma, damarlarıma sonra yüreğime gönderiyorum. İçimde gezinmene izin veriyorum, etimin altında senden kalan yaralar var, onları gör istiyorum, onlara dokun istiyorum. Olur ya, belki iyileşirler…

Bazı yağmur damlalarıyla avucumda bir gölet oluşturuyorum, yine seni fısıldıyorum. Sana hazırlıksız yakalanmamdan yakınıyorum, beklenmedik sevgi tozunu bana savuruşunu sonra beni çırıl çıplak bir yolun ortasında bırakışını anlatıyorum. Beni bağrına basmasını beklediğim o güzelim şehrin kim bilir kaç delikanlının aşkını haykırdığı, o kaç atlının aşkı uğruna hançerlendiği ve belki de kaç kızoğlankızın masumiyetini yitirdiği o sokakta beni bıraktığını anlatıyorum. Anlatıyorum çünkü ben, sen arkanı dönüp giderken canımın yarısını bıraktım son bakışına, sevgim parmaklarımın arasından süzülüp o özlenesi şehrin toprağına karıştı. Sen giderken ben ağlamadım, ağlayamazdım. Sadece her gece O’na yalvardım yollasın bu gözyaşıyla ıslanmayan yanaklara yağmurunu diye. Benim gözyaşım günahkârdı oysa yağmur rahmetti, umuttu, yeniden doğuştu. Dualarım kabul görmüş, meleklerini göndermişti Ya Mucib. Her biri penceresinden Rabbinin elçilerini seyreden bu kızı selamlıyor, koyunlarında sakladıkları katre-i rahmete son kez görevlerini hatırlatıp onları toprak taneleriyle buluşturuyordu. Her biri ardında bıraktıkları damlalara yine son bir kez bakıyorlar, sonra hızla kanatlarını çırpıp bir sonraki buluşmanın heyecanına uçuyorlardı. İşte seni bu geceler daha çok sevdim ve işte bu geceler yüzümü karanlık göğe kaldırıp yanaklarımdan süzülen yağmur damlaları arasından günahkâr benliğimi de bıraktım, böylece rahmete karışan zillet yok olup gitti. 
    Canımın yarısını özlerken nefsimi törpüledim, her gün kanattım, yaraladım enaniyetimi. İnledim çoğu gece, sesimi duymuş olabilir misin? Duyamazsın. Sen arkanı dönerken benim senin için var olabilme ihtimalini bile yok ettin, sen arkanı dönüp giderken… Öyle işte. Eğer duymuş olsaydın dayanamazdın geri verirdin götürdüğün canımın yarısını, en azından onu verip giderdin o buzlu şehrin duvarları ardına.
..... Sevmiştim yine seni ve hala seviyorum. Neden sevilirsin ki? Neden sever ki bu esmer kız seni. Senin gibi buzdan duvarları ardına saklanıp bazen güneşin tenini kızartmasını seven bu garip çocuk neden sevilir ki…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder